|
Amerikalı Edwin Land 1943'te sahilde küçük kızının fotoğrafını çektiği zaman kızı sabırsızlıkla, 'Baba! Niçin resmi hemen şimdi göremiyorum ?' diye sormuştu. Bu soru babayı düşünmeye sevk etti. Düşünmesinin semeresini ise, ona ün kazandıran Polaroid makineyi geliştirerek gördü. Burada küçük kızın, o güne kadar düşünülmemiş veya hayata geçirilememiş bir olay için babasına ilham kaynağı olmuştur. Yeni keşif ve icatlara zemin hazırlayan müessir yollardan biri de beyin fırtınasıdır (Brainstorming). Beyin fırtınasının temel prensibi şudur: Bir problemi çözmekle görevlendirilen bir grubun üyeleri mümkün olduğu kadar kadar çok fikir üretirler. Buradaki problem illâ da bir sıkıntılı durum olmayabilir (Negatif problem) . Olumlu bir problem de olabilir. Meselâ bir şirket, yıl sonunda elde ettiği kârı en verimli bir şekilde nasıl kullanacağını bir beyin fırtınası seansı ile halledebilir. Beyin fırtınası seanslarında üretilen fikirler mantıksız, sıra dışı, çılgınca ve görünüşte imkânsız olabilirler. Burada temel kaide, kesinlikle eleştiri ve kritik olmaması. 'Nasıl olur?, bu da mı olur ? yahu, hadi be sende !, kafayı mı yedin !! ?' türünden sözler henüz yeni ortaya çıkmış veya çıkacak olan fikri hemen yok edebilir. Albert Einstein bu konuda şöyle demiştir: " Ortaya atılan yeni fikirlerde bir ilginçlik, saçmalık yoksa bu fikirde umut yok demektir." Dahası başlangıçta aptalca imiş gibi görünen bir fikir, beyin fırtınası ekibinin diğer üyeleri üzerinde müsbet tesirler icra edebilir. Beyin fırtınası seansında görüşler yüksek sesle söylenmeli ve hemen kaydedilmelidir. 30-40 dk'lık bir seanstan sonra bütün fikirler üyeler tarafından değerlendirilerek en iyi fikir çözüm olarak seçilir. Beynimizin sağ tarafı, zihindeki resimlerle veya hikâyelerle ilgilenmekten ve çapraz bağıntılar kurmaktan hoşlanır. Beyin fırtınaları çalışmaları sağ beyni uyarır. Yapılan çalışmalar çocukların (bilhassa 2-7 yaş arası) okula gitmeden önce, okul dönemine göre sağ beyni dokuz kat daha fazla kullandıklarını ortaya koymuştur. Yani çocuklar yeni (mucitce) fikirleri daha fazla üretirler. Durum böyle iken niçin uzun yıllardan beri hiçbir bilim adamımız Nobel mükâfatı almamıştır? Niçin bütün yeni buluş ve icatlar başkaları tarafından yapılmaktadır? Son yüz yıldaki patentlerin yüzde kaçı bize aittir? Cevaplardan bir tanesi, okullarımızda beyin fırtınası gibi yenilikçi düşüncelerin yeterince öğretilmemesi olabilir. Okullarımızda genellikle meraklı sorular pek teşvik edilmemekte, aksine, çocuklardan kalıplar içinde düşünmeleri ve önceden hazırlanmış cevapları vermeleri istenmektedir. Yeri gelmişken tarihimizdeki duruma kısaca bir göz atıp Mimar Sinanlar'ın, Itrîler'in, Fatihler'in, Hazerfenler'in, Gazaliler'in nasıl yetiştiğini daha iyi anlayabiliriz. Fatih Sultan Mehmet'in kurduğu, Sahn-ı Seman Medreseleri'nde fizik, kimya, biyoloji, matematik, astronomi, mantık, felsefe, edebiyat gibi fen ve sosyal bilimler birlikte öğretiliyor, mucit ve kâşifler yetiştiriliyordu. Havan topunu ilk icat eden Fatih'tir. Barutu ateşli silahlarda ilk kullanan Osmanlılar'dır. İlk uçan insan bir Türk'tür. Mimar Sinan hâlâ aşılamamıştır. Bir Itrî, bir Dede Efendi henüz geçilemedi. Bir Gazali yetişmedi. Süleymaniye Kütüphanesi hâlen Dünyanın en çok el yazması eser bulunduran kütüphanesidir. Ancak mâzide kalmış bu hâmasî destanlara bakıp iç geçirmektense, davranıp "Eski hâl muhâl, ya yeni hâl, ya izmihlâl" deyip, gayrete gelmenin zamanın çoktan geldiğini ve geçmek üzere olduğunu farketmeliyiz. BİR BEYİN FIRTINASI SEANSI PROBLEM: Şirketimizin bu seneki gelirleri çok düştü zarar ediyoruz. Seans sırasında ortaya atılan bir görüş: Kuşlar uçar. BEYİN FIRTINASI: "Onlar nesnelere bir kuşun gözleriyle bakarlar... Her şeyi tepeden iyi bir şekilde görebilirler... Keskin bir görüşleri vardır... Bazen kanat çırpmayı bırakırlar ve aşağıya doğru süzülürler. Ama bunu zarif bir şekilde yaparlar... Çok beceriklidirler... Kaynakları ziyan etmezler... Güçlerini tutumlu şekilde kullanmaya çalışırlar... Nereye gittiklerini biliyor gibidirler... Oysa çok uzaktadır, gittikleri yer... Yolculuğa iyi hazırlanırlar... Her çeşit hava şartlarına hazırdırlar... Gittikleri yere varmayı ümid ederler... Düşmanlarını tanırlar... Bazen kendilerini güvenlik içinde bulurlar... Bazen yırtıcı hayvanlar arasında... Ama her zaman çevrelerinde bütün olup bitenlerin farkındadırlar... Bir yolunu bulup gitmeyi sürdürürler... Her gizli hava akımını kendi hizmetlerine kullanarak.. rüzgârla bozuşmadan.. ama çevreyle başarılı bir iş birliği sergileyerek... Uçmanın büyüsündeki asaleti daima koruyarak.. dengeyi, kontrolü, ustalığı elden bırakmadan yapabileceklerinin en iyisini yaparlar." Gördünüz mü ? Bir kuşun uçmasından nerelere geldik ! SINIRLARI ZORLAYIN İnsan hayatında birçok sınırlar vardır ve bu sınırların ötesine geçmek ürkütücü bulunur. Hayatımızda fizikî sınırlar olduğu gibi zihnî sınırlar da vardır. Zihnî sınırlamalar beyin fırtınası oluşturacak şekilde düşünmemize izin vermezler, değişimi engellerler. "Bu daha önce denenmedi, çok güçsüzüm, izin vermezler, yapamam, ne derler, bu kadar da olur mu?.." gibi ifadeler zihnî sınırlamalara örnektir. Zihnî kalıplar aşıldığı an, kapılar açılır ve yepyeni ufuklar bizi bekler. Sınırları bazen bir soru ile aşarız. Tıpkı Edward Lande, ailesinin fotoğraflarını çekerken küçük kızının 'fotoğraflarımızı görmek için niçin beklemek zorundayız?' sorusunda olduğu gibi. Sınırlarımızı zorlayalım, düşünelim, düşünelim, derin tefekkürlere dalalım. Muhteşem birer makine olan hücrelerimizi, sütün dışkı ile kan arasında nasıl oluştuğunu, uzayın sonsuz büyüklüğünü, kuşları, denizleri, rüzgârı... Beynimizde fırtınalar oluşturalım. Neticede yenilikler, keşfedilenler sizin olsun. THİNK-TANK DÜŞÜNCE KULÜPLERİ Ülkemizin içine düştüğü ve bir türlü çıkamadığı bu durumdan kurtulması için insanımızın kolaycılığı terk etmesi, okuması, düşünmesi, tartışması gerekmektedir. Bütün bunların olabilmesi için de her şeyin rahatça konuşulup eleştirilebildiği, bir toplum yapısının oluşturulması gerekmektedir. Günümüzde eğitim, sağlık, ekonomi, politika, savunma stratejileri ve çevre gibi hayatın her alanında yeni yaklaşımlara orijinal fikirlere ihtiyaç vardır. Bu da bol bol beyin fırtınası yapan, tefekkür eden genç ve dinamik insanlarla olacaktır. Bunun bir yolu da çok alternatifli-beyin fırtınalı düşünme kulüplerini (Think-Tank) her bir müessese ve şirket için kurup ayakta kalmasını ve işletilmesini sağlamaktır. Batı'da ileriye dönük projeler geliştiren Türkçe'ye tam tercümesi 'Düşünce Tankı' olan Think-Tank kuruluşları ise Türkiye'de yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla Türkiye'de bir düşüncesizlik ve bunun getirdiği bir çözümsüzlük hüküm sürmektedir. ABD'de 3.500 kadar think-tank müessesesi bulunmaktadır. Bunların her biri ayrı ihtisas sahalarında, politikadan içtimaî problemlere, bütçeden millî müdafaaya kadar birçok sahada çalışmalarını sürdürmektedirler. Meselâ; bir think-tank kuruluşu olan Brooklyn's Institute sadece devlet bütçesi ile ilgilenmeyip, bütçenin hazırlanışında müessir olmakta ve uygulamasını da takib etmektedir. Mısır'da bile bir think-tank araştırma enstitüsünün yıllık bütçesi 2 milyon dolardır. Türkiye'de ise hiçbir kuruluşun bütçesi bu kadar değildir. Lübnan'da bir araştırma kuruluşunda çalışanların sayısı 30-35 kişi iken Türkiye'de en büyük think-tank kuruluşu olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın çalışan sayısı 9-10 civarındadır. Think-tank kulüplerini, düşüncenin AR-GE'leri olarak kabul edebiliriz. Hedef çok düşünmek ve mümkün olduğunca çok düşünce üretmektir. Bir bakıma, think-tanklar düşüncesizliğe karşı bir isyandır. Türkiye'de think-tank kuruluşları açısından birçok bâkir sahalar vardır. Meselâ; hoşgörü ve barışçı çözüm üretme konusunda Türkiye'de araştırma yapan bir kurum yoktur. Silahsızlanma konusunda Batılı ülkelerde çalışma yapan binlerce kurum varken, Türkiye'de bir tane bile yoktur. Üniversite eğitimi ve üniversiteye giriş imtihanı sistemi hakkında fikir üreten kaç tane think-tank kulübü vardır? Kısacası Türkiye'de birçok mevzuda çok sayıda think-tank'lara ve tabiî ki buralarda görev alarak beyin fırtınaları oluşturacak, yeni keşif ve icatlara zemin hazırlayacak genç dimağlara ihtiyaç vardır. KAYNAKÇA: Kadir Can Beyin fırtınası grubun sinerjisini ortaya çıkarmak, belirlenen bir konu ile ilgili olarak, her grup üyesinin düşüncelerini serbestçe söylediği, problemlere yaratıcı çözümlerin geliştirildiği bir tekniktir. BEYİN FIRTINASI İÇİN GEREKLİ OLANLAR; Grup; ortak bir amaç, ihtiyaç, bir inanç çerçevesinde iki ya da daha fazla insanın oluşturduğu topluluktur. Ortak mekan; grubu oluşturan üyeler, sağlıklı bir beyin fırtınası için aynı mekanda olmalılar. Amaç birliği; grup çalışması sonucunda ulaşılmak istenen yerdir. İletişim; amaç birliğine ulaşmak için grup üyeleri bilgi, duygu ve düşüncelerini paylaşmalıdır. Etkileşim; ortak duygu ve düşünceyi paylaşmaları, iletişim sonucunda gerçekleşen etkileşim ile olur. Yaratıcılık; gruplar amaçlarına ulaşmak için, problem ile ilgili farklı düşüncelere ihtiyaç duyarlar. Gereken koşullar; Minumum 6 kişilik bir katılımcı grubu Flip- chart, keçeli kalem U şeklinde oturma düzeni Sessiz bir ortam HER DÜŞÜNCENİN KABUL EDİLMESİ Aşamalar; Görev dağılımı yapılmalıdır. Grup içinde lider, yazıcı ve raportör belirlenmelidir. Konu belirlenir. Herkes sırayla konu ile ilgili düşüncelerini söyler. Bunu tek bir sözcük olarak sınırlandırılabilir. Aklına bir düşünce gelmeyen üye "pas" der. Üretilen düşünce ne olursa olsun, diğerleri tarafından eleştirilmez. Düşünceler azaldığında, sıra takip edilmeden üyelere söz verilir. Düşünce üretimi azaldığında, bir dakikalık bekleme süresi verilir ve tekrar devam edilir. Grup yeni düşünce üretemediği zaman, flip charta yazılan düşünceler tek tek okunur. Her üye kendisine göre önemli olan düşüncelerin numaralarını not alır. Bu numaralar lidere söylenir ve not edilir. En fazla oy alan düşünceler tekrar bir oylamaya alınır. Kaynakça : İnternet Bir gemi için en sakin yer limandır ama gemiler limanlara demirlenmek için yapılmamışlardır. Sakin limanda demirleyerek hiçbir yere varılamaz. Başarı ve mutluluk açık denizlerdedir. Kişisel gelişim uzmanı Oğuz SAYGIN Türkiye’nin bir çok yerinde başarı seminerleriyle tanınıyor. Bu konuşmasında başarı için hayatı doğru değerlendirme taktikleri ve beynin düşünce programının değiştirilmesini anlatıyor. Beynimizin programları vardır. Onu arzuladığımız gibi çalışmasını istiyorsak mutlaka bir hedef tayin etmemiz lazımdır. Beyin atom bombası kadar etkili bir silahtır ama hedef gösterilmesi şarttır. Yoksa hedef verilmeyen polis köpeği gibi bu yeteneğini kaybeder. Beyninize hedef gösterdiğinizde de aynen polis köpeği gibi hedefini yakalar,ulaşır. Beynimizi programlamadaki ikinci önemli nokta; hissettiklerinizin, düşüncelerinizin doğru ifade edilmesidir. Düşünce ve şuurumuzu dışa yansıtan dildir. İfadelerimizi çok düzgün ve güzel biçimde yapmalıyız. Doğru düzgün ifade edemiyorsak düşüncemizin mükemmelliği önemini kaybeder. Değişmek istiyorsak içimizdeki bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Dışımızdaki değişimler bir şey ifade etmez! Kullandığımız dil bizi nasıl bağlıyor? Mesela “İnsanlar beni anlamıyor!” derken beynimize farkında olmadan verdiğimiz mesaj, “Dünyada 5 milyar insan var, beni hiçbiri anlamıyor!” demek oluyor ve bu yanlıştır. Sizi anlamayan yalnızca çevrenizdeki 3-5 kişidir. Beyninizdeki kararları değiştirmek kendi elinizde. Önce bir karar vermeniz gerekiyor. Geçenlerde seminerimi katılan bir bayanın beynindeki negatif programlar kısa sürede değişti. Seminere çok kilolu ve içekapanık bir bayan çalmıştı. Kapıyı çaldı, iki büklüm eğilerek ve zor duyacağım bir sesle, “Hocam!Ben kursunuza katılmak istiyorum. Problem büyük ve yıllardır devam ediyor. Ben insanlarla iyi ilişkiler kuramıyorum, konuşamıyorum, anlatamıyorum!” diye bir cesaret gösterip kursa gelme sebebini açıkladı. Seminer boyunca kendi hayatımı değiştirmemi anlattıkça başarıda beni örnek aldı. Seminerin sonunda, “Hayatımı nasıl değiştirebilirim?” sorusunu nihayet sordu? Aklıma o an onu kadar çekingen birisi için “Çok çarpıcı bir şey olmalı!” düşüncesi geldi. “Masaya gelip bir yumruk vurun, hayatınız değişsin!” dedim. “Olur mu gerçekten?” dedi. O zamana kadar kafasında negatif programlar bulunduğu için zor olduğunu, belki bir tane pozitif programla hayatını değişemeyeceğini biliyordum. Bir hafta sonraki seminerde yanıma yaklaştı ve mırıltı gibi çıkan sesiyle, “Hocam! Masaya vuracaktım ya!” dedi. Masaya vurması söz konusu edilemeyecek birisi. Ben bile inanamıyorum. Seminerdeki herkes olayı hayretle izliyor. Negatif beyin programlarıyla düşünen bu hanımefendi bir hafta boyunca “Nasıl yapacağım?” diye düşünmüş, rüyalarında bile o anı yaşamış. Kimse masaya vurabileceğini hayal bile edemiyordu. Sonunda masaya yaklaştı ve “Gümmm!” diye bir ses çıktı. O davranışı bütün davranışları sorgulamasına sebep oldu. Hanım efendinin gerçekten hayatı değişti. Onun hayatının değişimi bizimde hayatımızı değiştirdi. Ondaki değişimi gören komşuları, ahbapları da seminerlerimize gelmeye başladı. Müşterimiz çoğaldı. Millet olarak hepimizin boşalmaya rahatlamaya ihtiyacımız var çünkü. Düzenlediğimiz bütün programlarda coşku, sevinç ve hareket dolu yaklaşım ve sözleri önde tuttuk. Bu hareket tarzımızın da 7’den 70’e herkesi etkilediğini görüyoruz. Geçenlerde bizim seminerlere daha önce katılmış olan bir belediye başkanıyla karşılaştık. Ben “nasılsınız sayın başkanım?” deyince, “ya selamlaşma böyle miydi hocam?çak,çak,çak!” diye seminerdeki coşkuyla selam verdi. Baktım, seminerden bayağı etkilenmiş. İnsanlar bizimle beraber “oley, oley, oley!” diye bağırmaya ihtiyaç duyuyorlar. İstediğinizi elde etmek istiyorsanız beyninizdeki düşünceyi karşınızdakine çok iyi aktarmanız, ifade etmeniz lazım. İstenilen düzeyde aktaramazsanız karşı taraf yanlış anlar. O da yanlış anlatır. Şirketlerde en yukarıdan bir emir veriliyor; bakıyorsunuz, alt kademedekilere ulaşıncaya kadar emir çok farklı bir hale gelmiş. Doğru sorulmuş sorulara ancak doğru cevaplar gelir. Beyninize bir hedef verdiğinizde bir polis köpeği gibi defalarca gider, gelir ve o hedefe ulaşır. Hedefiniz yoksa okyanusun ortasındaki mükemmel bir gemi gibi ancak döner döner durursunuz. 4 sene önce ben de hedefi olmayan biriydim. O zaman belirlediğim hedeflerle şimdi insanların karşısına çıkıyor ve seminerler veriyorum. Hedefinize doğru tek bir adım atmayı düşünüyorsanız oraya varamazsınız. Hedefinizle bulunduğunuz yer arasını hesaplayarak adımlarınızı atıyorsanız ulaşabilirsiniz. Yoksa adımlarınız sizi hedefe yaklaştırmayabilir. Hedefler belirlenirken nelere dikkat edilmelidir? 4-5 senelik kesinleşmiş bir kariyer tasarınız yoksa atmış olduğunuz adımlar hep boşa gider. Bir işi yaparken hedefiniz sadece günü kurtarmaksa – İnsanların çoğu böyle düşünüyorlar!- günü kurtarırsınız. Beyinlerine bu emri veriyorlar. Akşam olduğunda da “Bugünü kurtardım, eve çorba parasını götürdüm!” diye düşünüyorlar. 5 sene sonra için büyük hedefler belirlerseniz adımlarınızı onu geçekleştirmeye doğru atarsınız. Geleceğe yönelik bir hedefiniz yoksa, yürüyüş yolunuz daima zikzaklı olacaktır. Hedefiniz varsa mutlaka adımlarınız oraya doğru gitmiştir. İnsanların çoğunun belirli bir hedefi yok . Neden? Bir gemi için en sakin yer limandır ama gemiler limanlara demirlenmek için yapılmamışlardır. Sakin limanda demirleyerek hiçbir yere varılamaz. Başarı ve mutluluk açık denizlerdedir. Açık denizlere çıkmak zorundayız. Sakin liman arayarak hiçbir yere varamayız. İnsanların çoğu hayatta sakin liman ararlar. Sakin liman ancak en son durakta, selvilerin altında bulunur. Yoksa oraya gidene kadar boşuna sakin liman aramayın, yoktur! Açık denizlere açılmak bir risk değil midir? Risktir ama en büyük risk,risk almamaktır. Başarılı olabilmek için neler yapılmalı? Hayattaki 4 önemli başarı kuralından bahsetmek istiyorum: KESE diye kısaca akılda tutulabilir. K harfi kara vermek. Beklediğimiz şeye ulaşmak istiyorsak kararlı bir şekilde karar vermeliyiz! Verdiğimiz kararın ötesine geçilemiyorsa o bir karar değildir. Önce karar vermeliyiz. Karar vermek istiyoruz ama yanlış yapmaktan korkuyoruz. Halbuki bir toplumda en başarılı kişi genellikle çok hata yapandır. Bir kişi 10 karar alıp 10’unda başarılı olmuşsa, diğeri 100 karar alıp 50’sinde başarılı faaliyette bulunmuşsa 100 defa karar alıp 50’sinde etkili sonuç alabilen daha başarılıdır. Çünkü yanlış kararlar birer tecrübedir. Başarılı insanların çoğu sıradan insanlara göre daha fazla yanlış yapmıştır. Doğru karar alabilmek için bazen uzun süre düşünmek gerekir. Düşünülerek verilmesi gereken bir cevaba yeterli düşünme süresi ayırmazsak, kolay gibi görünen kararlarda bile çok büyük hatalar yaparız. Başarı için öncelikle ölçülebilir bir hedef koyup onu aşmak için çalışılmalıdır. Belirsiz bir hedefe göre ölçülebilir hedefiniz varsa daha yüksek başarı elde edersiniz. E harfi eylem. Alınan kararı eyleme geçirmektir. Dünyanın en kötü kararı karasızlıktır. Bir karar alın ve yürüyün, mutlaka kararsızlıktan daha iyi sonuçlanacaktır. Geçenlerde tanıştığım bir şirket yöneticisi kitabımdan çok etkilenmiş ve evliliğinde sıkıntıları olan komşusuna olumlu düşünüp faydalı kararlar alabilsin diye hediye etmiş. Kitabı okuyan komşu ertesi gün gelip “Kararımı verdim , o adamdan ayrılıyorum!” demiş. Bazen alınacak olumsuz bir karar da kararsızlıktan iyidir. S harfi sonuç. Sonuçları değerlendir. Her karardan sonra sonuçları “ne kazandık, ne kaybettik ?” diye değerlendirmek lazımdır. Hedefi olan insan her zaman kazanır. Hedefine doğru uygun adım atamazsa da öğrenir. Hedefiniz varsa ya kazanırsınız, yada öğrenirsiniz. E harfi esnek olmak. Eğer bir insan karar verir, eyleme geçer, sonuçları değerlendirirse bu üç basamak başarıya ulaştırır. Eğer bunlarla başarıya ulaşamazsanız esnek olun! Eğer bu basamağı kullanmaz, esnek olmazsanız sinirleriniz bozulur, başarıya daha zor ulaşırsınız. Sonuçları daha esnek bir şekilde değerlendirirseniz tekrar tekrar denersiniz. Mesela ben parayı havaya atarak kesinlikle 25 defa tura getiririm. Seminerlerime katılanlar bilirler. Nasıl yaptığıma gelince, hile yok! 25 defa tura getirinceye kadar gerekirse 1000 defa bıkmadan atmaya karar vermişimdir. Hayatta karşınıza ilginç sorularda gelebilir. Mesela olumsuz düşünen birisi diklenerek “her şeyi olumlu görmekten bahsediyorsunuz. Topluluğun önünde şiir okurken yarısında unutursanız bunu nasıl olumlu değerlendireceksiniz? Haydi söylesenize!” demişti. “Bunu olumlu göreceğim diye uğraşacağına cebinden çıkarıp şiirin diğer yarısını görsen çok daha iyi olur!” demiştim. Beyninizin programını değiştirin, sorulardan korkmayın. İnsanın karşısına her zaman değişik sorular çıkabilir. Ben bunu kendi hayatımda yaşadım. 4 sene önce eşimden bir telefon geldi: “Oğuz, çabuk gel! Evde 2 avukat eşyalarımızı haczedecek!” Bunu nasıl olumlu değerlendirebilirim diye düşündüm. Tabii çok tehlikeli bir durumdayım. Eşim, “Bu işlerden hayır gelmez, bırak bu işleri!” diyordu ve artık haklı çıkmak üzereydi. Kendimi sakinleştirerek eve geldim. Avukatlarla çay içip muhabbet ettik. “Arkadaşlar! Ben yazarım, size de yeni basılan kitabımdan imzalayayım... bundan sonra size her çıkan kitabımı imzalayıp gönderirim!” dedim. İşimden söz ettim, iyi ahbap olduk. Şimdi adamların şirketlerine eğitim veriyorum. Her zaman pozitif düşünün, her şeyi lehinize çevirebilirsiniz! Hayata nasıl bakıyorsanız öyle görürsünüz! Şu üç sorunun cevabını kesinlikle bulun. Bu soruların cevabını çok iyi bilen insanlar attıkları adımları çok iyi bilen insanlardır: 1)Odaklandığınız maddi ve manevi amaçlarınız neler? 2)Odaklandığınız amacınız sizin için ne ifade ediyor ve ne kadar önemli? 3)Bu amaçlarınıza ulaşmak için neler yapıyorsunuz? OĞUZ SAYGIN KİŞİSEL GELİŞİM UZMANI |